20 Ekim 2015 Salı

Hava Kirliliğinin İnsan Sağlığına Etkileri

Gerekli önlemler alınmazsa endüstri kuruluşları da çevre kirlenmesine yol açar.
  Bütün canlılar gibi insanlar da solunum yaparlar. Solunum sırasında havadan oksijen alır, havaya karbondioksit verirler. Havadan alınan oksijen, akciğerlerde kana karışır. Vücuttan atılan karbondioksit havaya verilir.
Ormanlar havayı temizleyerek insan sağlığına ve çevreye olumlu katkılarda bulunur.
  Havayı meydana getiren maddelerin karışım oranı değişirse, organizmada bazı zorlanmalar ve bozulmalar ortaya çıkabilir. Havadaki oksijen oranının düşük olması, hücrelere yeterince oksijen gidememesi demektir. Bu durumda alınan besinler yeterince yanamayacağı için, vücutta enerji eksikliği başlar. Alınan besinler enerjiye dönüşemez. Bu durumun sürmesi, bir süre sonra ölümlere yol açar.
  Hava kirliliğinin bir başka sakıncası da  yararlı güneş ışınlarını önlemesidir. Güneş ışınları, dumanla kirlenmiş hava tarafından emilir. Bunun sonucu, yeryüzüne ulaşan güneş ışınları azalır. Yararlı güneş ışınlarının azalması da insanlarda, başta kemik hastalıkları olmak üzere çeşitli hastalıklara yol açmaktadır.

Kirlenme Çeşitleri

  İnsanlar için çevre; yaşadıkları yerdeki bitkiler, hayvanlar, hava su, su ve topraktır. İnsanlar, yaşamak ve gelişmek için sürekli olarak bu çevreden yararlanırlar.
  Yeryüzündeki canlılar hava, su ve topraktan kendilerine yararlı olan maddeleri alır, yararsız olanları geri verirler. Solunum yapan canlılar, havadan oksijen alıp karbondioksit verirler. Bitkiler de özümleme yapabilmek için havadan karbondioksit alır, oksijen verirler. Bu alış veriş sonucu havadaki oksijen ve karbondioksit oranı hep aynı kalır.
  Canlıların atıkları, dışkıları, döküntüleri ve ölüleri çevreyi kirletir. Bu kirlilik, bakteriler gibi bazı canlılar tarafından bitkilerin kullanabileceği çeşitli maddelere dönüştürülmektedir. Böylece, bitkilerin topraktan aldıkları maddelerin yerine yenileri gelir.
kalıcı atıklar çevreye zarar verir
  Sulara karışan bazı atıklar da yine suda yaşayan çeşitli canlılar tarafından ya olduğu gibi kullanılmakta ya da kullanılabilir maddelere dönüştürülmektedir. Böylece doğa bir denge içinde kendini yenileyerek devam eder. Bu denge kendiliğinden kurulmuş, bütün canlılar da bu denge içinde yaşayabilecek biçimde gelişmişlerdir. Doğal dengenin bozulduğu yerde, çevre kirliliği başlamış olur.
  Çevre kirliliğinin olmaması için, çevreye bırakılan atıkların, çeşitli etkenlerle yararlı maddelere dönüştürülmesi gerekir. Çünkü bu atıkların olduğu gibi kalarak birikmesi, canlılara zarar verir.
  Doğada bulunan bazı maddeler, ufalanıp toprağa karışmadıkları veya bakteriler tarafından yararlı maddelere dönüştürülmedikleri için çevre kirliliği yaratır. Örneğin, topraktan elde edilen seramik ve cam gibi maddelerden yapılan cisimler çevreye büyük ölçüde zarar vermez. Geçici kirlilik yaparlar. Çünkü bu tür maddeler zamanla ufalanıp yine toprak haline gelir. Odun ve kereste kullanılarak yapılmış esyalar da zamanla çürüyüp parçalanırlar, bitkilere yararlı maddeler olarak toprağa karışırlar.
  Birçok madenden yapılmış cisim de zamanla paslanıp parçalanarak toprağa karışabilir. Bu tür maddelerden yapılmış cisimler büyük ölçüde birikmedikçe çevre kirliliği yaratmaz.
  Oysa petrol ürünleri, doğada uzun süre bozulmadan kalır. Kalıcı kirliliğe yol açar. Plastik maddeler, çok uzun süre dayanır. Bunlar doğa tarafından yok edilmez. Deterjan atıklarında bulunan petrol ürünleri de suda tam olarak çözünmez. Bu türden artıklar, çevremizde gittikçe çoğalır. Bunun sonucu olarak da doğal denge bozulur. Sonuçta bir çevre kirliliği ortaya çıkar.

Çevre Kirliliği ve Sağlığımız

  Doğal dengenin bozulması ve çevre kirliliğinin oluşması bütün canlıları olumsuz yönde etkiler. Canlılar, ihtiyaçları olan maddeleri yaşadıkları çevreden yeterince sağlayamayınca yaşamaları zorlaşır. Zararlı maddeler çoğalırsa, canlılar ölür. Bu durum, bazı canlı türlerinin yok olmasına yol açar.
  Çevre kirliliğinin yol açacağı olumsuz sonuçlar en başta insanları etkiler. Kirli bir çevrede sağlıklı olarak yaşayamayız. Solunum ve beslenme için gerekli maddeleri yeterince alamayız. Daha kötüsü, çevre kirliliği yaratan maddelerin birçoğu bizleri zehirleyip öldürebilir.

8 Ekim 2015 Perşembe

İnsan Hakları Haftası


İnsan Hakları Haftası ne zamandır?
  İnsan Hakları Haftası 10 Aralık gününü içine alan haftadır.

 10 Aralık 1948 günü toplanan Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, İnsan Hakları Bildirgesi'ni kabul etti. Bu bildirinin aslı İngilizce, Fransızca, İspanyolca, Rusça ve Çince olarak yazılmıştı. Daha sonra Birleşmiş Milletler Teşkilatı'na üye olan devletler, bu bildiriyi kendi dillerine çevirerek imzalamışlardır.
  Türkiye Cumhuriyeti de İnsan Hakları Bildirisi'ni imzalayan devletler arasındadır.
  İnsan Hakları Bildirisi'ne imza atan devletler, insan haklarına ve temel hürriyetlerine saygı gösterilmesi ilkesini benimsemişlerdir. Bu devletler, Birleşmiş Milletler Teşkilatı ile iş birliği yaparak başka ülkelerde de bu ilkenin benimsenmesine çalışırlar.
  Her yıl, 10 Aralık gününü içine alan hafta, ülkemizde de insan hakları haftası olarak kutlanır.
  Okullarda yapılan etkinliklerde günün anlamını ve önemini belirten konuşmalar yapılır. İnsan Hakları Bildirisi okunur. Sınıf ve okul gazetelerine çeşitli yazı ve resimler asılır. Söyleşiler yapılır. Konferanslar verilir.
  

Sürüngenler

Yeryüzünde yaşayan omurgalı hayvan türlerinden biri de sürüngenlerdir. Sürüngenlerin hareket organları vücutlarının yan taraflarından çıkmıştır. Bazılarında hareket organı yoktur. Bu tür sürüngenler toprağa sürünerek hareket ederler. Bu yüzden çevremizde gördüğümüz kertenkele, yılan ve kaplumbağa gibi hayvanlara sürüngenler denir. Yurdumuzda yaşamayan timsahlar da bir sürüngen türüdür. Sürüngenlerden bazıları sadece karada, bazıları hem karada hem de suda yaşarlar. Sürüngenler, akciğerleriyle solunum yaparlar ve kutup bölgeleri dışında yeryüzünün her yerinde yaşarlar. Daha çok sıcak bölgelerde yaşarlar. Çünkü güneş ısısına ihtiyaçları vardır.

kaplumbaga
kaplumbağa

Sürüngenlerde temiz ve kirli kan, kalpte ya da kalpten çıktıktan hemen sonra birbirine karışır. Bu yüzden, vücuda dağılan kanda yeterince oksijen bulunmaz. Bunun sonucu olarak, sürüngenlerin hücrelerinde besinler yeterince yanmaz ve meydana gelen enerji, hayvanların ihtiyacına yetmez. Sürüngenlerin vücutlarını örten pullar, güneş ısısını emerek, hayvanların güneş enerjisinden yararlanmasını sağlar. Güneşli ve sıcak mevsimlerde sürüngenlerin daha canlı ve hareketli oluşlarının sebebi budur. Yeterince güneşli ve sıcak olmayan mevsimlerde, sürüngenlerin birçoğu kış uykusuna yatar.
   Kış mevsiminde yılan, kertenkele ve kaplumbağaların pek görünmemeleri bundandır.
  Sürüngenlerin bir kısmı otlarla, bir kısmı da küçük hayvanları ve böcekleri yiyerek beslenirler. Bazıları her iki türdeki besinleri de yerler.
   Kertenkeleler, sinek ve böcekleri yiyerek beslenirler. Kertenkelelerin ağızlarında, çene kenarlarında dizili küçük dişleri vardır. Dişler çiğnemek için değil, avlarını tutmak için kullanılır. Böcekleri çatallı, uzun ve yapışkan dilleriyle yakalayıp yutarlar. Kertenkelelerin çoğu başka hayvanların yumurtalarını da yerler.
   Yumurtayla beslenen bazı yılan türleri vardır. Yılanlar daha çok kurbağa, kuş ve küçük memeli hayvanları yiyerek beslenirler.
   Kaplumbağalar, genellikle ot yiyen hayvanlardır. Ancak suda yaşayanları balık, kurbağa ve başka hayvan etlerini de yerler. Kaplumbağaların dişleri yoktur. Ağızları çok keskin, boynuzsu bir maddeyle kaplıdır. Timsahlar, yavruyken böcekleri, büyüyünce balıkları ve başka sürüngenleri yiyerek beslenirler. Timsahların alt ve üst çenelerinde çok sayıda keskin, sivri dişleri vardır.
   Yılanların bazı türleri, çok büyük canlıları bile öldürecek kadar kuvvetli bir zehir taşır. Bu tür yılanların üst çenelerinde uzun ve sivri zehir dişleri bulunur. Bu dişler içindeki kanallar zehir bezine bağlıdır. Yılan avını ısırdığında, zehir bezlerindeki salgı bu kanaldan geçerek avın vücuduna girer ve onu zehirler.
   Kertenkelelerin, timsahların ve kaplumbağaların ön ve arkada, yana doğru açılan birer çift üyeleri vardır. Bu hayvanlar, gövdelerini yerden fazla kaldırmadan bu kısa üyelerle hareket ettirirler.


 
Yılan ve Kertenkele
   Timsah suda yüzerken üyelerini değil, uzun ve kuvvetli kuyruğunu kullanır. Su kaplumbağalarının ise ön ve arka üyeleri yassılaşıp genişlemiştir. Bunlarla su içinde kolayca hareket ederler.
   Yılanlarda hareket organı olan üyeler kaybolmuştur. Bu hayvanlar, gövdelerini dalgalandırarak ve karın pullarından yararlanarak hareket ederler.
   Sürüngenlerin hepsinin vücudu sert pullar ve levhalarla kaplıdır. Bunların renkleri, sürüngenlerin bulundukları ortama kolay görünmezler. Böylece, düşmanlarından da korunmuş olurlar.
   Kertenkele ve yılanların vücutları sert boynuzsu pullarla kaplıdır. Bu sert deri, hayvan büyürken zaman zaman değişir. Üstten atılan derinin altında yeni bir deri oluşur. Bu olaya gömlek değiştirme denir.
   Timsahların derisi çok kalındır. Sırtlarında çıkıntılı sert levhalar bulunur. Kaplumbağaların ise boynuzsu levhalardan oluşmuş sert bir kabukları vardır. Bu kabuğa bağa denir.
   Bazı kertenkeleler düşmanlarından kurtulmak için uzun ve hareketli kuyruklarını, gövdeye yakın bir yerden koparıp bırakırlar. Böylece düşmanlarını bir süre oyalayıp kaçabilirler. Kopan kuyruğun yerine daha sonra yenisi çıkar.
   Sürüngenler de kuşlar gibi dışarıya bıraktıkları yumurtalarla ürerler. Yumurtalarını kuşlar gibi karaya bırakırlar. Ancak sürüngenler soğukkanlı hayvanlar oldukları için, kuluçkaya yatmazlar ve yumurtadan çıkan yavrularıyla ilgilenmezler.
   Yumurtadan çıkan sürüngen yavruları renkleri dışında erişkinlere benzerler. Sürüngen yavrularının, erişkinleri tarafından korunmadıkları için düşmanları çoktur. Bu yavruların büyük bir bölümü diğer sürüngenlerle et yiyen memeliler ve kuşlar tarafından avlanıp yenir.